
“Papağanlı Adam” (yaklaşık 1540), Niccolò dell’Abbate’nin eseri. Portre, Viyana’daki Sanat Tarihi Müzesi’nde sergilenmektedir.
Viyana’daki Sanat Tarihi Müzesi’nde bir tablo asılı. Bu eseri, İtalyan sanatçı Niccolò dell’Abbate, 1550 civarında, yağlı boya ile tuval üzerine yapmış. Ne görüyoruz? Bir adam. Genç görünüyor, ama bakışları oldukça olgun. Üzerinde beyaz tüy ile süslenmiş bir pelerin ve çok siyah giysiler var, sadece beyaz bir yaka ve manşetler hariç. Bir masanın yanında oturuyor ve masanın üzerinde kırmızı bir papağan var, dikkat çekici bir detay. Adam, bizim ötemizde bir yere bakıyor. Papağanın ötesine. Tabloyun dışına, sola doğru, sanki başka bir şeyi ya da birini bekliyor—belki de ressamı, ya da belki de hiç kimseyi. Sağ eli masanın üzerinde, sakin bir şekilde duruyor. Ancak sol eli bir meyve tutuyor, sanki onu kuşun önüne sunuyor ya da belki de alıyor. Bu belirsizlik, elin durumu, tablonun genelinde hissediliyor. Her şey burada akıyor gibi, ama hepsi de hareketsiz görünüyor. Sadece papağan canlı, adam ise bir heykel gibi.
Gözlerin Dönüşü ve Kırmızı Tanık: Absürdün Sahnesi
Birçok ressam, insanları bize doğru bakan şekilde resmeder. Bizi kendi dünyalarına davet ederler. Ancak Abbate’nin adamı farklı bir yol izliyor. Sessizliğiyle bizi dışlıyor. O, bakışlarını oraya çevirmiş, aramızda geçilemez bir alan yaratıyor; bu görünmez alan, onun gördüğü ve bizim bilmediğimiz gerçek sahneyi barındırıyor. Peki, arkasında ne var? Ağırlıkla örtülmüş yeşil bir perde. Ve karanlıkta, belirsiz bir şekilde, belki bir bahçe ya da başka bir tablo. Her şey burada belirsiz, melankoliden başka.
Papağan: Anahtarın Sembolü
İşte papağan. Kırmızı, parlak. Birçok kişi, papağanların zenginlik veya egzotik bilgi sembolü olduğunu söyler, çünkü Hindistan’dan gelirler ve yüksek fiyatlarla satılırlar. Ancak bana başka bir şey gibi görünüyor. Bu papağan, tablodaki tek canlı varlık, basit bir sembolün ötesine geçiyor. Onun başını görüyor musunuz? Adamın eline, meyveye doğru eğilmiş. Adam, siyah giysileri içinde sanki ölü gibi, taş gibi soğuk; oysa papağan, yaşamın kendisi, basit bir arzu—yemek yemek. Belki de ressam sadece bunu göstermek istedi: görünmeyene bakan soğuk zenginlik ile sadece meyve isteyen sıcak, küçük yaşam arasındaki zıtlık. El ortada. Veriyor mu yoksa alıyor mu? Belirsiz.


